Gastronomik bir doğa oteli: Beta Home Sapanca

Gastronomik bir doğa oteli: Beta Home Sapanca

12.06.2023 15:57:49

Biyoçeşitliliğe önem veren, ekolojinin bir parçası olduğunu unutmadan faaliyet gösteren Beta Home Sapanca, gastronomik küçük bir otel. Agroturizm yaklaşımına yakın duran otel, şef restoranı Anapa’da topraktan tabağa felsefesiyle yereli evrensel olarak sunuyor.

Reklam

Beta Home Sapanca, Sapanca Göl kenarı ve Kırkpınar sahilinde, beş dönümlük bir arazi üzerinde kurulu, ekolojinin bir parçası olduğunu unutmadan faaliyet gösteren ve bunlarla birlikte misafirlerinin damaklarında iz bırakmaya çalışan gastronomik küçük bir otel. Bir aile işletmesi olan Beta Home, kendi şef restoranı Anapa’da da gastronomik mirası korumayı, biyoçeşitliliğe sahip çıkmayı, köklerine sadık kalarak yenilikçi pişirme tekniklerini benimsemeyi misyon ediniyor. Agroturizm yaklaşımına yakın duran otelin konsepti ve çalışmalarıyla ilgili detayları Beta Home Anapa Restaurant Yönetici Şefi Doğan Anapa’dan dinledik.

Otel hakkında bilgi verebilir misiniz?

Beta Home Sapanca, sekiz yıl önce eşim Şebnem İkiışık Anapa tarafından, 35 yıllık bir aile evinin küçük bir otele dönüştürülmesiyle ve geliştirilmesiyle kuruldu. Şu anda halen Sapanca, Kırkpınar Köyü’nün göl kenarında faaliyet gösteriyoruz. 30 kişi kapasiteli 3 villa, 4 oda ve 1 süit odalı küçük bir oteliz. Beta Home Sapanca’nın kuruluşundan bir buçuk yıl sonra Şebnem ile güçlerimizi birleştirdik, restoran ruhsatı aldık. Gastronomik mirası korumayı, biyoçeşitliliğe sahip çıkmayı, köklerine sadık kalarak yenilikçi pişirme tekniklerini benimsemeyi misyonumuz haline getirdik. Beta Home Sapanca’nın gastronomi yolcuğu böylece başlamış oldu.

Göl kenarında konumlanan küçük otelimizin oda ve villaları meyve ağaçlarıyla çevrili. Atalardan kalma ağaçların yıllar içinde oluşturduğu doğal bahçe peyzajı bugün hala eski yapısını koruyor. Otele adım atar atmaz sizi karşılayan kuş seslerini, ortancaların çeşitliliğini, doğanın tüm renklerini muhafaza etmek için ayrıca özen gösteriyoruz.

Müşteri portföyünüz kimlerden oluşuyor ve size nasıl ulaşıyorlar?

Müşteri portföyümüz ağırlıklı olarak Ankara ve İstanbul’dan yeme içmeye meraklı ya da doğada vakit geçirmeyi seven misafirlerden oluşuyor. Misafirlerimiz bize daha çok sosyal medyadan ve online satış sitelerinden ulaşıyor.

Otelin konseptini detaylandırır mısınız?

Biyoçeşitliliğe önem veren, ekolojinin bir parçası olduğunu unutmadan faaliyet gösteren ve bunlarla birlikte misafirlerimizin damaklarında iz bırakmaya çalışan küçük bir oteliz. Elimizden geldiğince kendi ekolojik tarımımızı da yapıyoruz. Bu anlamda İtalya’da doğan agroturizm yaklaşımına yakın duruyoruz.

Otelin mimari projesi kime ait? İç tasarımda ve dekorasyonda kimlerle çalıştınız? Nelere dikkat ettiniz?

Otelin mimari projesi eşim Şebnem’in babası Ercan İkiışık ve mimar arkadaşı Prof. Dr. Mustafa Demirkan’a ait. İç tasarımı ve dekorasyonuyla eşim ilgilendi. Otelin iç tasarımını yaparken göl evi konseptinden yola çıktık. Misafirlerin kendilerini evlerinde hissedebileceği küçük detaylara ve elbette konfora büyük önem verdik.

 

Otel misafirlerine nasıl özel hizmetler sunuyorsunuz?

Özel hizmetlerimiz mevsimine göre değişkenlik gösteriyor. Soğucak Yaylası’nda mantar toplama aktivitesi, kumaş boyama atölyeleri, seramik workshopları, yoga dersleri, flamenko geceleri yaptığımız aktiviteler arasında. Bazı misafirlerimiz restoran alanımızı değerlendirerek toplantı yapabiliyor. Kapalı gruplara özel menü çalışmaları yapıyoruz. Ayrıca evlilik teklifi yemeklerine, düğünlere, iş toplantılarına ve 100 kişilik farklı organizasyonlara da ev sahipliği yapabiliyoruz.

Otelin diğer özellikleri neler?

Otelimiz göl kenarında. Ufak bir iskelemiz var, arzu eden misafirlerimiz yazın serinlemek için göle girebiliyor. Aynı zamanda evcil hayvan kabul eden bir oteliz. Konaklama olarak 5 yaş ve üzeri misafirlerimizi kabul edebiliyoruz.

Restoranınızdan, şefinizden ve menünüzden bahseder misiniz?

Beta Home Sapanca’nın çatısı altında Anapa isimli bir şef restoranımız var. Ben Doğan Anapa, restoranın şefiyim. İşletmemizi eşimle birlikte yönetiyoruz. Çok kültürlü bir kimliğim var diyebilirim. Köklerim İstanbul, Selanik, Kırım ve Diyarbakır gibi farklı coğrafyaların, insanların, kültürlerin karşılaşmalarını kucaklıyor. Bu vesileyle damağımda farklı kültürlerin, lezzetlerin bir harmanı oluşmuş durumda. Bu durum kendiliğinden mutfağıma da yansıyor elbette. Yeniliği çok seviyorum. Hayatın farklılıklarla güzel ve sahici olduğuna inanıyorum; restoranımı da bu çerçevede kurguluyorum. Mutfağımda sakatat kullanmayı seviyorum. Örneğin, etlerle meyveleri kullanma eğilimim var. Izgara bir pirzolanın yanına köz çilek ya da inciri çok yakıştırırım. Asit oranı yüksek lezzetleri ve onlarla uyumlu sosları severim. Tatlı, tuzlu, acı, ekşi dengesine dikkat etmenin iyi bir sonuç verdiğini görüyorum. Misafirlerimiz için kışın şömine karşısında içlerini ısıtan, yazın göl kenarında ferahlatan lezzetler tasarlamaya çalışıyorum. Uzun zamandır hayalini kurduğum odun fırınını nihayet tamamladık. Yerel lezzetlerden oluşan çok keyifli bir odun fırını kahvaltımız var. Odun fırınımızdan bahar lezzetleriyle misafirlerimizi ağırlamaya hazırlanıyoruz. Kuşkonmazlar, enginarlar, süt kuzuları konuklarımızı bekliyor.

Menü konseptini detaylandırır mısınız? 

Menümüz değişkendir ve mevsimlere göre tasarlanıyor. Kış sebzelerini çok bereketli ve renkli buluyorum. Kerevizi, pancarı, kestane kabağını, yaz sebzelerinden bamyayı severim. Gölyazı’ndan tedarik ettiğimiz tatlı su kerevitini özel buluyorum. Yukarda da belirttiğim gibi sakatat bana heyecan verici geliyor; dil, yanak, gerdan kullanımıyla yaratıcı tabaklar çıkarmak, bir maceranın peşinden gitmek gibi geliyor bana. Mutfağımda aynı zamanda yerellik ilkesini savunuyorum. Yereli evrensel olarak sunmaya çalışıyorum. Sakarya’nın yerel malzemeleriyle sevgili Kübra Sultan Yüzüncüyıl sayesinde Topraktan Tabağa Sakarya: Bir Yemek Antropolojisi kitap projesi sırasında tanıştım. Bu kitap projesinden sonra malzemeye bakış açım değişti ve yerel malzemenin ne kadar değerli ve lezzetli olduğunu bir kere daha anladım. Enginarımı Taraklı’dan, nohudumu Akçakaya Köyü’nden, sucuğumu, manda sütü ürünlerimi Söğütlü’den, mısır unumu Ferizli’den, karakabak ve isli etimi Hendek’ten alıyorum. Seyahat edip keşfetmek bence bir aşçıyı besleyen, ilham veren en önemli unsur. Başka bir deyişle, farklı kültürleri anlamak, onların mutfaklarına misafir olmak, yeni malzemeler keşfetmek bu işin kurucu öğeleri.

Öne çıkan yemekleriniz neler?

Restoranımda pöçlü özel bir mantı servis ediyorum. Zor olanın en basit malzemeden doğru karışımı yakalamak olduğunu düşünüyorum. “Basit güzeldir” prensibine inanıyorum ve onu ilginç yapmak için uğraşıyorum. Restoranda servis ettiğimiz çörek otu yağlı, keten tohumu kıtırlı karpuz peynir tabağı buna iyi bir örnek bence. Tabii ki birinci sınıf malzeme seçimi çok önemli. Bence potansiyeli yeterince değerlendirilmemiş malzeme vardır, kötü malzeme değil. 

Odun fırınında pişmiş kuzu tandır, odun fırınında birada yavaş pişmiş kuzu incik, isli etli mantar kremalı patates terin, yerel bir nohutla yaptığımız humus öne çıkan lezzetlerimizden. Ayrıca doğadan ilham alarak kurguladığım ve çok ilgi gören Gölün Fısıltısı isimli bir tatlımız var. Odun fırını kahvaltımızda yerel bir lezzet olan karakabak pidesi, biberli ekmek, közde yumurta, közde patates/biber/sucuk ve elmalı galetten oluşan nefis bir menü var.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Misafirlerimize hem gastronomik bir deneyim hem de ev konforunda bir konaklama deneyimi yaşatıyoruz. Faaliyetlerimizi ekolojiyi koruma prensibimizi dikkate alarak gerçekleştiriyoruz. Misafirlerimiz zaman içinde biriktirdiğimiz dostlarımız haline geliyor. Bu dönüşümden büyük keyif alıyoruz, bu keyfe ortak olmak için herkesi bekliyoruz. Anapa Restaurant sadece otel misafirlerine değil, dışarıdan yemeğe gelmek isteyen misafirlerimize de açık. Rezervasyonla çalışıyoruz.