İnsanoğlu yapay ete hazır mı?
4. Uluslararası Gıda, Beslenme Bileşenleri, İçerikleri ve Teknolojileri Fuarı - Food & Nutritional Ingredients kapsamında gerçekleştirilen “Yapay ete hazır mıyız?” başlıklı panelde, yapay etin günümüzdeki durumu, kırmızı et sektörüne etkileri ve bu alanda yaşanan tartışmalar masaya yatırıldı.
Reklam
Son yıllarda laboratuvarda et üretimi, bir başka tanımlamayla yapay et endüstrisi hızla gelişiyor. Yapılan araştırmalar dünya genelinde yapay et sektörünün 2030 yılına kadar 85 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağını gösteriyor. ABD ve İsrail firmaları başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki şirketler, bir laboratuvarda hayvan hücrelerinden yetiştirilen hamburgerleri ve diğer et ürünlerini pazara sunmak için aralıksız çalışıyor. Buna karşın yapay etin ne kadar sağlıklı olabileceği ve gerçek etin yerine ikame edip edemeyeceği konusundaki soru işaretleri ve süren tartışmalar da kamuoyunun gündeminden hiç düşmüyor.
İşte bu kritik konu Artkim Fuarcılık tarafından 25 ile 27 Mayıs 2022 tarihleri arasında dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Gıda, Beslenme Bileşenleri, İçerikleri ve Teknolojileri Fuarı – Food & Nutritional Ingredients kapsamında gerçekleştirilen “Yapay ete hazır mıyız?” başlıklı panelde ele alındı. Moderatörlüğünü İstanbul Rumeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ömer Çetin’in yaptığı panele; İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Ali Aydın, Gıda Laboratuvarları ve Gıda Denetçileri Derneği (GLADER) Yönetim Kurulu Üyesi Gıda Yüksek Mühendisi Gönül Silav Tuzlu, Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Gürbüz ve Balrium Grup Kurucusu ve GLADER Onursal Üyesi Avukat Yasemin Bal konuşmacı olarak katıldı.
Gönül Silav Tuzlu: “Alternatif protein arayışları yapay eti ortaya çıkardı”
Panelin ilk konuşmacısı olan GLADER Yönetim Kurulu Üyesi Gıda Yüksek Mühendisi Gönül Silav Tuzlu, günümüzde sağlıklı beslenme trendinin yükselmesi ve sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin yerini proteinlerin almaya başladığını belirtti. Bu durumun proteinlere olan talebi artırarak geleneksel et üretimi üzerinde ciddi baskılar yarattığına dikkat çeken Tuzlu, “Bu da et ikameleri, “in vitro et” dediğimiz yapay et üretimi, genetiği değiştirilmiş etler veya klonlanmış hayvanlardan elde edilen etler gibi alternatif protein kaynağı arayışlarına yol açıyor. Doğal et; kas, yağ, bağ dokusu ve kemikler dahil olmak üzere birçok dokudan oluşur. Kesimden sonra hücrelerin oksijenden mahrum kalması nedeniyle gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonların ardından olgunlaşan kas dokusudur. Yapay et ise, canlı bir hayvandan alınan kök hücrelerden üretilen kas dokudur. Yapay et üretimi tamamen kas dokusunu çoğaltma üzerine kurgulanmıştır” diye konuştu.
İlk yapay et hamburger köftesi oldu
Yapay et düşüncesinin temellerinin 1990’lı yıllarda atıldığını, ancak ilk kez teoriden bir gerçekliğe dönüştüren çalışmanın 2013 yılında Hollanda’da Maastricht Üniversitesi’nden Profesör Mark Post ve ekibi tarafından gerçekleştirildiğini anlatan Gönül Silav Tuzlu, “Bu çalışmada hayvanlardan aldıkları kök hücreleri laboratuvar koşullarında olgunlaşmış kas dokusu haline getirdiler. Mark Post ve ekibi sadece 3 ayda kas şeridini birleştirerek elde ettikleri eti bir hamburger köftesi olarak tadıma sundu. İlk denemelerde küçük ölçeklerde yapay et üretimi gerçekleşti” dedi.
Yapay et üretiminin avantajları
GLADER Yönetim Kurulu Üyesi Gönül Silav Tuzlu, yapay et üretiminin avantajlarını şöyle sıraladı:
• Yapay etle hayvanların acı çekmesi önlenebildiği gibi et üretiminde kullanılan hayvan sayısında da azalma olabilir.
• Yapay et üretimiyle et bileşimi ve kalitesi üzerinde daha iyi kontrol sağlanabilir.
• Teorik olarak tek bir çiftlik hayvanı bütün dünyanın et tedarikini sağlamak için kullanılabilir.
• 10 kök hücre 2 ay boyunca sürekli olarak bölünür ve farklılaşırsa 50 bin ton et üretilebilir.
• Et kontaminasyonu ve gıda kaynaklı hastalıkların görülme insidansı önemli ölçüde azaltılabilir.
• Yapay ete geçişle iklim değişikliğinde önemli etkisi görülen sera gazları salınımı yüzde 90 oranında azaltılabilir. Bu da karbon ayak izinin azaltılması anlamına geliyor.
• Yapay et artan dünya nüfusunun beslenme ihtiyacına cevap verebilir.
• Geleneksel yöntemlerle etin üretilmesi için aylar veya yıllar gerekirken, yapay et üretiminde bu süre birkaç haftaya kadar düşebiliyor.
• Et üretmek için kullanılan toprak ve su kaynaklarının yüzde 80’e kadar azaltılabilmesi mümkündür.
Prof. Dr. Ali Aydın: “İnsanoğlu doğal etten kolayca vazgeçmeyecek”
Panelin ikinci konuşmacısı olan İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Ali Aydın, kırmızı etin çok önemli vitamin ve mineral kaynağı olduğunu belirterek, yapılan araştırmalarda kronik hastalıklardan korunabilmek için işlenmemiş yağsız kırmızı et tüketiminin önerildiğini ifade etti. Bazı araştırmacıların günde 180 gram düşük yağlı kırmızı et tüketimiyle sağlık açısından herhangi bir sorun yaşanmadığını görüşünü savunduğunu kaydeden Aydın, “Araştırmacılar, kırmızı etin günde en az 2 öğüne dağıtılarak tüketilmesinin doygunluk, ağırlık kontrolü ve kas gücü açısından önemli olduğunu bildirmektedirler” dedi.
Verilerin dünyada kırmızı et üretiminin artış trendinde olduğunu ortaya koyduğunu aktaran Prof. Dr. Ali Aydın şunları söyledi: “Hayvancılık sektörü dünyada gayri safi milli hasılanın yüzde 40’ını oluşturmakta olup, yaklaşık 1,5 milyar insanın geçim kaynağını sağlıyor. Avrupa Birliği ülkeleri genelinde hayvansal üretimin tarımdaki payı daha yüksek olup yüzde 50 civarındadır. Ülkemizde ise çalışanların yüzde 25’i hayvancılık sektöründe istihdam ediliyor. Böylesine devasa bir sektörün radikal bir biçimde değişime uğraması ve yerini yapay ete bırakması bugün için pek de gerçekçi değil. Yapay et tabii ki gelişimini sürdürerek belli bir hacme ulaşacaktır. Ama hiçbir zaman doğal yollardan üretilen kırmızı etin yerini alabileceğini düşünmüyorum.”
Avukat Yasemin Bal: “Yapay ette soru işaretleri açığa kavuşturulmalı”
Gıda Laboratuvarları ve Gıda Denetçileri Derneği (GLADER) Onursal Üyesi Avukat Yasemin Bal, yapay etin geçmişinin eski yüzyıllara dayandığını belirterek, milattan sonra 3’üncü yüzyılda dişil bir turpun İskit Türklerinin yemeyi sevdiği şekilde pişirilerek sardalya gibi sunulduğunu anlattı. Eski yüzyıllarda gördüğümüz insanlardaki sebzeleri hayvani besine dönüştürme duygusunun günümüzde şekil değiştirerek ticarete konu olduğunu dile getiren Bal, çeşitli şirketlerin farklı üretim yöntemleri ve metotlarını kullanmak suretiyle bazı hayvanlardan yapay et üretme yolunu seçtiklerini söyledi.
Yapay etin ticarileşmesinin piyasayı vahşileştirdiğine dikkat çeken Yasemin Bal, “Örneğin bir şirket internet sitesinde ‘Jennifer Lopez’in kök hücresinden üretilmiş salamı yersen onun kadar çekici olabilirsin’ diye reklam yapabiliyor. Yapay et üretiminde kullanılan materyallerin ve yöntemlerin, izlenen süreçlerin, denetlemelerin büyük bir şeffaflıkla ortaya konulması gerekiyor. Yapay etin insanlık adına büyük bir tehlike mi yoksa beslenme açısından büyük bir sorunun çözümü mü olduğu noktasında hepimizin ikna olması çok önemli. Gizlilik çözüm değil, aksine problemin kaynağıdır. Bu aşamada tarım ve hayvancılık sektörünün bütün paydaşlarının yapay et konusunu bilimsel bir temelde tartışması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Ümit Gürbüz: “Fatura hayvanlara kesiliyor”
Panelin son konuşmacısı olan Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Gürbüz de küreselleşme sürecinin gıda sanayinde büyük dönüşümlere yol açtığını söyleyerek, günümüzde gıdaların sadece bir besin maddesi olarak değil aynı zamanda sosyolojik açıdan da değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Dünya nüfusunun hızla arttığını ve kaynakların azaldığını belirten Gürbüz, bu durumun alternatif ürünlere yönelik bilimsel çalışmaları hızlandırdığını dile getirdi. İnsanın doğaya verdiği zararı başka hiçbir canlı türünün vermediğini kaydeden Gürbüz, “Nedense geviş getiren hayvanlar suçlu ilan edildi. Sera gazlarının salınımı, çevresel atıklar ve kirlenme, antibiyotik kullanımı, zootonik hastalıkların çoğalmasında gerçek suçlu hayvanlar mıdır yoksa sistemi bu yöne sokan insanlar mı? Bu sorunun yanıtının verilmesi gerekiyor” dedi.
Yapay etin biyolojik anlamda insan sağlığını tehdit edip etmediğinin mutlaka şeffaf bir şekilde ortaya konulması gerektiğini belirten Ümit Gürbüz, “Yapay et gerçekten et midir? Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen bilimsel araştırmalarda bunu kontrol etmek mümkündür. Ancak 100 binlerce ton üretilen yapay ete Salmonella ya da diğer bakteriler bulaşırsa bunun kontrolü ve tespit edilmesi nasıl olacak? Bu yeni bir ek maliyet ve yeni bilimsel çalışmalar demektir” diye konuştu.