Gastronomi Dergisi
studio desiGN’in kurucuları iç mimar Z. Gözde Kösemen ve Mimar Nermin Büyükçapar, yıllardır birlikte çeşitli projelerde uyum içinde çalıştıktan sonra 2017 yılında Sinan Kafadar'ın da teşvikiyle kendi stüdyoları olan studio desiGN’ı kurmaya karar veriyorlar. Kendi şirketlerini kurmadan önce daha çok marka otellerin tasarım süreçlerinde ve şantiyelerinin inşa kısmında bulunduklarını söyleyen Z. Gözde Kösemen, “studio desiGN ile birlikte ilgimizi çeken başka konulara da yönelmeye ve belli mekân tasarımları üzerinde uzmanlaşmaya karar verdik” diyor.
‘Social lobby’ kavramı
Yeni nesil yemek yeme yerleri tasarlamayı amaçladıklarını ifade eden Nermin Büyükçapar, “İlk ilgimizi çeken mekânlar food court-market place gibi toplu yemek alanları oldu. Değişen yemek yeme alışkanlıklarını, değişen beslenme sistemlerini, kullanıcıların memnuniyetlerini ve rahatsızlıklarını göz önünde bulundurduk. Bu mekânların doğalında bulunan bu sosyalleşme alanı bizi o kadar çok heyecanlandırdı ki hemen ardından social lobby (sosyal lobi) kavramı üzerinde kafa yormaya başladık. Otel-ofis lobilerini sadece bir geçiş yeri olmaktan çıkartıp içeride insanların sosyalleşebilecekleri, kitaplarını okuyabilecekleri, yeni insanlarla tanışabilecekleri, mini toplantılar düzenleyebilecekleri, çağdaş ve dijital sanat eserleri kullanımını arttırarak, keyifli vakit geçirebilecekleri mekânlara dönüştürmeyi hedefledik” diye konuşuyor.
Öne çıkan tasarım prensipleri
Pandemi döneminde en çok uyguladıkları, dönemin ihtiyaçlarını karşıladığına inandıkları ve uygularken keyif aldıkları tasarım prensiplerini anlatan Z. Gözde Kösemen ve Nermin Büyükçapar sırasıyla şunları kaydediyorlar:
“Biophilic Design-Biyofilik Tasarım: Yıllar önce önem kazanmaya başlamıştı ama pandemiyle birlikte doğanın, bitkinin, taze havanın, doğal malzeme kullanımının, gün ışığının önemi daha da arttı. Malzeme seçimlerinde dikkat çeker bir değişim oldu. Yüzeylerde daha pürüzsüz, antibakteriyel, ek yerlerinin daha az olduğu malzemelerin seçimleri arttı.
Touchless technology-Temassız Teknoloji: Pandemide şunu anladık ki bir yüzeyin tamamen temiz olduğundan asla emin olamıyoruz. Ve bu özellikle herkesin kullanımına açık yerlerde çok daha önemli bir mesele. Bu nedenle temasız teknolojiyi uygulamaya başlayan mekânlar müşterilerine daha kısa sürede ulaştılar. Sensörle açılan kapılar-sensörlü lavabo bataryası-sıvı sabun-klozet kılıfı vb. ürünlerle kullanıcının konforunu arttırırken, endişelerinin azalmasını sağladılar.
Sustainability-Sürdürülebilirlik (ekolojik/yeşil mimari): En basit tanımıyla; enerji kaynaklarının doğru kullanıldığı, yerel malzeme ve iş gücünden yararlanılarak geri dönüştürülebilir malzemelerle tasarlanmış ürünler ve yaşam alanları yaratmak. Yerel malzeme kullanımı ülkemizde bir süredir artmaktaydı. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eden yerli firmalar ithal ürünler kadar başarılı tasarımlar ortaya koymaya başladı. Pandemi dönemiyle birlikte yerel ürün kullanımı daha da artarak bir projenin neredeyse yüzde 80’ini kapsamaya başladı. Geri dönüşümlü malzeme kullanımı hem biz tasarımcılar için hem de kullanıcılar için oldukça heyecan yaratan bir öğe oldu. Geri dönüştürülebilir atık kullanım bilincinin hayatımıza girmeye başlamasıyla projelerimizde bu tür özelliği olan malzemeleri seçmeye biz de özen gösteriyoruz.”
Otellerde neler değişiyor?
Gastronomi ve konaklama sektöründe değişimin çok hızlı bir şekilde başladığını belirten Z. Gözde Kösemen, “İlk başta konaklama dünyasına bakacak olursak; otellerdeki resepsiyon masası gitgide küçülerek önemi azaldı. Artık Online check-in/check-out masalarının yer aldığı lobiler bizleri karşılıyor. Konsiyerj artık tamamen işlevsiz. Herkes kendi akıllı telefonu ve ona yüklediği uygulamalarla nerede, ne yenir, oraya nasıl gidiliri kendi kendilerine halledebiliyor ya da sergi-gösteri takvimi ve biletlerine kolaylıkla ulaşabiliyor. Ünlü otel tasarımcılarının konuşmacı olduğu dijital toplantılarda; lobi alanında tuvalete gitmeden el yıkama alanın ihtiyaçlarından söz edilmeye başlandı. Kimi mimarlar bunu saklayabilecek doğru bir alan ararken kimileri de İtalya’daki Aşk Çeşmesi’ni örnek vererek tam ortaya bir sanat eseri gibi yerleştirmeyi düşünüyor” diyor.
Tasarımlar yalınlaşıyor
Pandemi sonrası otel odası tasarımlarında daha az malzeme kullanıldığını, temizlenmesi kolay yüzeyler tercih edilmeye başlandığını söyleyen Kösemen şunları vurguluyor: “Tasarımlar genel olarak yalınlaşmaya başladı diyebiliriz. Yeme-içme sektöründe de çok radikal değişimler oldu. Öncelikle iç mekânda oturan kişi sayısında belirli oranlarda azalma oldu. Halihazırda mevcut olan online sipariş sistemi daha da yaygınlık kazandı. Hatta Amerika’da birçok kafe, restoranlarda QR kodlu menüden sipariş verip, yine aynı yerden ödemeyi yaptıktan sonra siparişinizin masanıza getirildiği sisteme geçilmiş durumda. Aynı zamanda online sipariş verip kişinin siparişini kendisinin teslim aldığı sistem de en trend yöntemlerden biri. Kullanıcılar yollarının üzerindeki yerlere önceden sipariş verip önünden geçerken pick up (teslim) noktalarından siparişlerini alıp yollarına devam ediyorlar. Bu bize mekânda çalışan hiç kimse ile temas etmeden hızlıca siparişlerini belirlenen noktadan teslim alma kolaylığı sağlıyor.”
“Projelerimizde mutfak danışmanı bulunuyor”
Restoran, kafe ve mutfak tasarımlarında şefler ve endüstriyel mutfak firmalarıyla iş birliği içinde olduklarını belirten Nermin Büyükçapar, “Elbette restaurant-cafe mutfakları uzman kişiler tarafından tasarlanmalı. Yaptığımız bütün projelerde bir mutfak danışmanı bulunmakta. Projeye kendi ekipmanlarını ve gerekli sirkülasyon alanlarını bizden kendileri talep ediyorlar. Biz de onlardan gelen taleplere dikkat ederek uygulamaya çalışıyoruz” diyor.
“Yeni trendleri sürekli takip ediyoruz”
studio desiGN olarak bir süredir Hindistan’da; Bangalore, Haydarabad, ve Chennai şehirlerinde RMZ firmasının inşa ettiği ofis kompleksi içinde bulunan yemek alanlarını (market place) ve lobileri tasarladıklarını söyleyen Z. Gözde Kösemen ofisin çalışmalarını şöyle anlatıyor: “Bu iki alanı da tasarlamak bize müthiş bir keyif ve enerji veriyor. Her gün kullanılan bir yerin monotonluğunu ve hatta sıkıcılığını kırabilmek için; yeni jenerasyonun isteklerini ve ihtiyaçlarını anlamaya çalışıyoruz. Yeni trendleri sürekli takip ediyor ve kullanılabilecek doğru yerleri tespit etmeye çalışıyoruz, farklı bakış açılarına sahip sanatçılara projelerde yer vermeyi deniyoruz. Birçok kullanıcı ile konuşarak bu tür yerlerdeki rahatsız oldukları ve keyif aldıkları öğeleri öğrenmeye çalışarak projelerimize devam ediyoruz. Yeni tasarladığımız yerlerde bu noktalara dikkat ediyoruz. Örneğin yemek alanlarında en sık bahsedilen sıkıntı yüksek sestir. Bunu engellemek için kullanılan akustik panellerde de kullanılan kumaşta bir süre sonra koku sorunu ortaya çıkabiliyor. Biz de bu konuyu farklı ahşap tavan detaylarıyla çözmeye çalışıyoruz. Konuyla ilgili araştırmalarımız halen devam ediyor. Yeni bir malzeme, yeni bir çözüm prensibini benimsiyoruz. Aynı soruna farklı bakış açıları ile yaklaşmayı seviyoruz.”