Yazı: Dr. İlkay GÖK*
Meteorolojinin Şubat 2023’te yayınladığı kuraklık haritasından kolaylıkla anlaşılacağı gibi yağışlar mevsim normallerinin altında, sıcaklık ise mevsim normallerinin çok üstünde. Yağışların yüzde 52 azaldığı, sıcaklığın yüzde 100 arttığı açıklandı. Ocak ayında tarlalar sulanmaya başlandı.
Bakanlık tarafından hazırlanan "2023-2027 Dönemi Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı"ndaki uygulamaları 2023 yaz ayında yaşanacak olası kuraklık için bir çözüm getirebilir mi net değil, çünkü bu planlar uzun vadede sonuç alınacak uygulamalar.
Kuraklık tüm dünyada olduğu gibi bizim de kapımızda ve Nisan ayında beklenen yağışlar gerçekleşmezse maalesef 2023 yaz ayında ülkemizde yaşanabilecek kuraklık, çiftçiden tüketiciye, sanayiciden ihracatçıya, tarımla ilgili hepimizi olumsuz etkileyecek.
Özellikle kuraklıktan gıda ve dolaysıyla gastronomi sektörü ilk etkilenecek olan sektörlerin başında ve bu afetin etkilerini yaz ayına kadar azaltabilmek, önleyebilmek kısa vadede mümkün olamayabilir.
Ürün geliştirmek önemli
2018 yılında Helsinki’de geleceğin gıdalarının planlandığı bir Avrupa Birliği Projesine katılmıştım. 50 yıl sonra muhtemel kuraklık sorununda oluşabilecek gıda kıtlığı için geleceğin gıdalarının tasarlandığı çok uluslu katılımın olduğu projeydi. O toplantıda gastronomi alanında bizler için ürün geliştirme konusunda ne kadar önemli olduğundan bahsediliyordu. Bir gıda mühendisi ve gastronomi alanında uzun süre çalışan biri olarak kendi ülkemdeki süreci de gördüğüm için onların bu yaklaşımı, gelecek öngörülerinden çok etkilenmiştim.
Geç kalındı, sorunlar kapıda
Gastronomi projeleri olarak tanıtım çalışmaları adı altında medyatik, şehre ve bölgenin sorunlarına çözüm bulmaktan çok uzak kurgular bana göre gastronominin bölgeye hizmet etme, ekonomik güç kazandırma eksenine pek yakın değil. Fen bilimlerinin eksik olmasıyla ve bahsettiğim konulardan dolayı birlikte geleceğin gıdaların tasarlanırken ülkemizde gastronominin alacağı aktif rol için geç kaldık, çünkü sorunlar tam kapıda.
Barajlarda su seviyesi düşük
Halbuki bilimsel verilere göre; İlkbaharda mısır, patates, şekerpancarı, yem bitkileri, sebze başta olmak üzere birçok üründe ekim yapılamayacağı söyleniyor. Sorun sadece susuz tarım yapılan alanlarda değil, yağışlar olmadığı için barajlarda da var. Barajların su seviyesi çok düşük ve yeraltı su rezervi de azalmış durumda. Yağışların azalması barajları beslenemediği için ilkbahar ve yaz sıcağında sulanması gereken ürünler için su bulmak da çok zor olabilir. Normalde 2-3 kez sulanan yerler kuraklık nedeniyle yer altı sularıyla 6-7 kez sulanması, büyük bir maliyete neden olacağı için bu yıl maliyetlerin az ürünün yanında bu nedenle de artıracağı belirtiliyor. Kuraklık riskinden seracılar da endişe yaşıyor.
Hemen kapımızda olan kuraklıkta elimizdeki tarım ve hayvan ürünlerinin miktarının yeterli olup olamayacağı da belli değil, ayrıca ürün maliyetinin çok yükselmesinden öte parasını vermek istesek de alamayacağımız bir sürece girmeye çok yakınız.
“Böcek ve kurtçuklara yönelebiliriz”
Yaşanan kuraklıktan dolayı yeme alışkanlıklarımızda değişikliklere gitmek zorunda kalabiliriz. Kuraklığa dayanıklı yeni tarımsal ürünlerin ekiminin arttırılmasına, kısa sürede yetiştirilerek hayvansal protein ihtiyacımızı büyük ölçüde karşılayacak böceklere, kurtçuklara yönelebiliriz.
Dünyada son yıllarda tüketimi ile ilgili yoğun olarak araştırılan, hatta ülkemizde de birkaç üretim çiftliği olan böcekler artık daha fazla hayatımıza girebilir. Kurtçuklardan ve böcek tozlarından hazırlanmış hamburgerler, köfteler, cipsler, çikolatalar, kurabiyeler bugün olmasa da 20 yıla kadar sofralarımızda yer edinecek. Kuraklıkla birlikte tüketim tercihlerimizde önemli değişiklikler olacağı çok açık. Her ne kadar bu konuya bir gıda fobisi oluşturarak baksak da alışkanlıklarımızdan çok uzak olsa da gelecekte bir gün mutlaka tanışacağız. Böcekleri soframıza almamız için önemli nedenler var.
Daha az sera gazı, daha az maliyet
Yenilebilir böcekler, yüksek protein (kuru ağırlık bazında yüzde 50-80), yağ, lif, mineral ve vitamin içeriğine sahiptir. Et, süt ürünleri ve tohumlar gibi gıdalara kıyaslandığında oldukça yüksek protein içeriğinden dolayı gelecek için sürdürülebilir, alternatif bir protein kaynağı olarak dünyada değer görmeye başladı. Böcekler, geleneksel çiftlik hayvanları ve kanatlılara kıyasla, daha az atık ve amonyak oluşturması, daha az toprak ve enerji kullanımı gibi nedenlerle sürdürülebilirliğe olumlu katkılar sağlıyor. 1 kg et elde etmek için büyükbaş hayvanlara 8 kg, böceklere ise 2 kg yem yeterli oluyor. Daha az sera gazı ve daha ucuza maliyetle yenilebilir böcekler küresel ısınmanın azalmasına katkı sunmaya aday. Dünyada yaklaşık 2 bin farklı böcek türünün insanlar tarafından tüketildiği biliniyor.
Dünya böcek protein pazarının 2023’te 602.3 milyon dolar olan değerinin 2033’e kadar yaklaşık yüzde 17.7 büyümesi bekleniyor. Global market pazar değerinin 2033 de 3.1 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Yiyecek ve içeceklerde artan protein zenginleştirilmesi talebi ve sürdürülebilirlik için sağladığı avantajlarından dolayı önümüzdeki yıllarda pazar payı gittikçe büyüyecek.
*Okan Üniversitesi Gastronomi Bölümü Başkanı