Designist! Sanatçı tarafı ağır basıyor, tasarım hikâyeleri kuruyor

Designist, bir çatı altında beraber yaratan, alışır olmayan şeylerden ilham alarak tasarım hikâyeleri kuran mimarlardan oluşmayan, sanatçı tarafı daha ağır basan bir tasarım ofisi. Günümüzdeki çalışmalarında, yaşanmışlıkla modernliği buluşturan bir mekân oluştururken, aynı zamanda sanat objelerinin, heykellerin resimlerin daha çok ön planda tutulduğu projeler yaratmaya çalışıyor. 

Gastronomi Dergisi / Röportaj

 İç Mimar Aslı Arıkan Dayıoğlu liderliğinde ulusal ve uluslararası ölçekte ödüllü iç mimari projeler gerçekleştiren Designist, 2007 yılında kurulan, yurt içi ve yurt dışında farklı çapta projelere imza atan bir tasarım ofisi. 14 yıldır birçok değerli projeyi tamamlayan Designist, daha çok turizm sektöründe faaliyet gösteren uluslararası zincir oteller ve butik oteller için projelendirme çalışmaları yürütüyor. Firmanın ismini “Artist / Sanatçı” ve “Design /Tasarım” kelimelerinden türeterek oluşturduklarını anlatan Aslı Arıkan Dayıoğlu, “Ofisi kurarken amacım, sadece standart bir proje ofisi yaratmak değil, bir çatı altında beraber yaratan, belki de alışık olunmayan şeylerden ilham alarak tasarım hikayeleri kuran, yaratıcılıkları ön planda olan, sadece mimarlardan oluşmayan, sanatçı tarafı daha ağır basan bir tasarım ekibi oluşturmaktı. İsmimiz duyuldukça, firma ismimizi “Design-İstanbul” adının kısaltması olduğunu düşünenler de oldu. Aslında başta ismin ana fikri bu olmasa da doğduğum, yaşadığım ve yurt dışında da tanıtmaya çalıştığım şehrin temsili olması beni mutlu etti; markayı bu anlamını da severek benimsedim. İnsanın kendi ülkesinde iş yapmasının her zaman daha potansiyeli yüksek bir alan olduğuna inanıyorum” diyor.

 Designist bir çatı altında beraber yaratan, alışık olmayan şeylerden ilham alarak tasarım hikâyeleri kuran, yaratıcılıkları ön planda olan sadece mimarlardan oluşmayan, sanatçı tarafı daha ağır basan bir tasarım ofisi. Günümüzdeki çalışmalarında, yaşanmışlıkla modernliği buluşturan bir mekân oluştururken, aynı zamanda sanat objelerinin, heykellerin resimlerinin daha çok ön planda tutulduğu projeler yaratmaya çalışıyor. Otel projelerinin yanı sıra bugüne kadar alışveriş merkezi, restoran, ofis ve lüks konut projelerine de imza attıklarını söyleyen Dayıoğlu, “Aslına bakarsanız otel projeleri bir bakıma küçük birer şehir gibidir. Aynı çatı altında farklı konseptleri, farklı mekanları barındırır. Bir otel projesi, lobi, bar, lounge, A la Carte restoranlar, odalar, suitler, toplantı odaları, Spa ve tüm ıslak mekanlar, kuaför, gece kulübü ve oyun salonu gibi farklı gereksinimlere göre farklı tasarımlar yapmamıza vesile oluyor.”

 Dayıoğlu, son dönemdeki projelerinden şöyle bahsediyor: “Şu an Taksim’de yapımı devam eden butik otel tadında La Martine Hotel’in ve Hilton grubu ile çalıştığımız Urfa DoubleTree Otel projemizin çok keyifli ve ses getiren projeler olarak hayata geçeceğine inanıyoruz. Ayrıca son dönemde bir mobilya firması için mobilya tasarımları da yapmaya başladık. Üretilen ilk parti ürünler geçtiğimiz haftalarda Dubai’deki özel bir konut projesi için teslim edildi. Son zamanda bitirdiğimiz, tarihi yönden çok önemli kalıntıların ev sahibi olan The Museum Hotel Antakya projesi bizim için en heyecan verici ve unutulmaz proje oldu. The Museum Hotel Antakya projesinin belirli alanlarının iç mekân tasarımlarını tamamladık. Titanic grubunun Berlin’de yeni açtığı otellerin ve Türkiye’deki mevcut otellerindeki renovasyon işlerinin iç mimari projelerini yapıyoruz. Aynı gruba ait Berlin’in en ünlü Türk restoran zinciri olan Hasır Restaurant’ın yepyeni bir konseptle hayata geçen et restoran zinciri The Beef Club Restaurant zincirlerinin iç mimari projelerini tamamladık. Zincirin en son açılan halkası ünlü KADEWE binası çatısında yer aldı. En yeni projelerimizden biri de şu anda üzerinde özenerek çalıştığımız, farklı konseptler geliştirdiğimiz Londra’da bir dizayn otel.”


 Konsept oluşturulurken yatırımcı ve mimar açısından sürecin nasıl işlediğine dair Dayıoğlu şu bilgileri veriyor: “Proje bize geldiğinde öncelikle müşterinin ne istediğini anlamak için bir ön konsept çalışması yürütüyoruz. Bu konsept çalışması moodboardlardan, malzeme boardlarından, örnek projelerden ve bizim yaptığımız projelerden oluşuyor. Böylece müşterinin ne istediğini keşfedip, projeyi buna göre ilerletiyoruz. Daha çok uyguladığımız otel projelerinden bahsetmek gerekirse, öncelikle odaların planlarını oturtuyoruz, bir yandan da odaların üç boyutlu tasarımları yapılıyor. Burada önemli nokta her ikisinin bir arada gitmesi, çünkü iç mimarlıkta milimetreler bile çok önemli. Planları, kesitleri, renderları oluşturduktan sonra tekrar bir sunum hazırlayıp müşteriye sunuyoruz. Beğenilen opsiyon üzerinde çalışmalarımızı ilerleterek bir mock-up odası oluşturup dijitalde tasarladığımızı birebir deneyimletebiliyoruz. Bunu takiben de tüm onaylanan tasarımları uygulama ve satın alma fazları için çizimlerle, malzeme satın alma listelerini tamamlayarak işverene teslim ediyoruz. İş uygulama safhasına geçtikten sonra taşeronlarla imalat sürecinde kontrol bazında işi takip etmeye devam ediyoruz.”

 “Mutfak bir restoranın kalbidir”

 Designist, daha çok otel projesi yürüttüğü için, otel işletmesinin şefleriyle de iş birliği içinde çalışıyor. Bazen otel işletmesine ek olarak dışarıdan danışmanla da çalıştıklarını söyleyen Dayıoğlu, şu an inşaatı devam eden Londra projesinde farklı bir restoran konsepti oluşturmak için, ünlü bir şefle işbirliği yapmaya hazırlandıklarını da dile getiriyor. Dayıoğlu, “Mutfak bir restoranın kalbidir ve mutfağının işleyişine en hâkim kişi olan şefin ve ekibinin mutfakta rahat çalışması gerekir. Bu sebeple bir otelin mutfağını tasarlarken, otel işletmesinin ve şefin isteklerine göre mutfak danışmanıyla ekipmanların yerleşimini oluşturup, projeyi otel işletmesine sunuyoruz. Türkiye’de yükselen füzyon mutfak gibi akımlara dikkat edersek, yemenin de bir konsept olduğunu benimsemiş olduğumuzu görebiliriz. Dolayısıyla müşteri bir et restoranı, İtalyan restoranı ya da füzyon Türk mutfağı istediğinde, mekânın genelinden, çatal bıçak gibi küçük detaylarına kadar bütün konsepti buna göre oluşturuyoruz. Çünkü yemek yemek, beş duyuyla bütün olarak deneyimlenmesi gereken bir olgu. Bir et restoranında örneğin, kullanılan çatal bıçaklar bile daha güçlü, daha serttir ve bu mekâna da yansır. Maskülen deri sedirler, terrazzo zemin ve sahara noir mermer masayla et yeme deneyimi pekiştirilebilir. Ya da narin chopstick kullanılan bir suşi restoranında, yarı geçirgen çok katmanlı bölücü elemanlar, açık renk ahşap masalar, canlı renk dokunuşlarıyla suşinin pişmemişliğine ve renklerine referans veren bir atmosfer oluşturulabilir” diye konuşuyor.


 Dayıoğlu, günümüz tasarımlarını, özellikle turizm sektöründekileri şöyle değerlendiriyor: “Pandemiyle birlikte özellikle turizm sektöründe çok büyük değişiklikler olmaya başladı. Evlerimize dönmemizle beraber, gittiğimiz ve konakladığımız mekanlarda da ev sıcaklığı aramaya başladık. Tekdüze ve fabrikasyon şekilde tasarlanmış mekanlardan ziyade, sanatla ve bize eski güzel günleri hatırlatan vintage mobilyalarla zenginleştirilmiş, farklı mekân ihtiyacına girdik. Kişiye dönük, daha sıcak mekânlar pandemide ön plana çıkmaya başladı. Ayrıca son bir sene içerisinde çeşitli Ar-Ge çalışmaları yürüten firmalar tarafından mikrop barındırmayan cam ve seramik malzemeler üretilmeye başlandı. Sirkülasyonun çok yoğun olduğu turizm sektöründe, insanın yüzeylerle ve objelerle çok haşır neşir olduğu iç mekanlarda bu tip malzemeleri görmeye başlayacağız. Örneğin, Şişecam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hale getiren bir kaplama üretti. Tekstil endüstrisinde de mikro bakteriyel kumaş üretimine yönelik Ar-Ge çalışmaları yürütülüyor. Bütün bu yeni malzeme arayışının yanında az çok aşina olduğumuz sensörlü dünyaya daha çok girmeye başladık. Başlıca genel mekanlardaki asansör ve tüm kapılarda sensörlü hatta sesle açılan sistemleri daha çok göreceğiz. Banyolarda lavabo bataryalarının yanı sıra, duşlarda da su tüketimini minimuma indiren daha bilinçli sensörlü sistemlere doğru ilerliyoruz.”

 Gelecek planları arasında kendi tasarım markalarını oluşturmak ve bunu yurt dışına taşımak olduğunu söyleyen Dayıoğlu, “Designist olarak tercih ettiğimiz modelde ofisin butik kalması sayesinde, çok fazla büyümeden, yatırımcıya verdiğimiz ilgi ile daha verimli ve daha kaliteli bir servis verdiğimize inanıyorum. Altın kadro diye adlandırdığım, yaratıcılığı yüksek ekip arkadaşlarımla bu yolda hep birlikte projeler geliştirmeye devam ediyoruz. Aslında her projede en ufak detaya kadar zaten kendimiz tasarlıyoruz, fakat kendi projelerimizde Designist marka ürünlerimizi görecek olmak bizi çok heyecanlandırıyor” diyor.