GEN (Global Girişimcilik Network’ü) Türkiye Başkanı Nevzat Aydın, “Gündem Özel” sorularını yanıtladı. “Şimdiki girişimciler daha şanslılar. Eskiden girişimciler işsiz ya da ‘çılgın’ olarak anılan insanlardı” dedi.
Aydın, iş dünyasına girişimcileri destekleme konusunda daha hevesli olmaları çağrısı yapıp, ekledi: “Cesur insanlara ihtiyacımız var. Şüphecilikten korkmayan insanlara ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde unicornlar yaratabiliriz” diye konuştu
“Girişimciyim demek işsizim demekti”
Kendi hikayenizden de yola çıkarak Türkiye’nin girişimcilik ekosistemini değerlendirebilir misiniz? Siz yola çıktığınızda 20 yıl önce ortam nasıldı?
Yemeksepeti 2001 yılında kurulduğunda zamanın ilerisinde bir fikirdi. Her girişimcinin her zaman yaşaması olası sorunlarla ilaveten Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve e-ticaret alt yapısının yetersiz olması gibi ek zorluklar mevcuttu. İnternetin kitle interneti olmasına varıncaya kadar yaklaşık altı sene çok zorlandık.
Eskiden girişimciler işsiz ya da “çılgın” olarak anılan insanlardı. Şimdiki girişimciler daha şanslılar. Melek yatırımcılar, sivil toplum kuruluşları, kuluçka merkezleri, üniversite bünyelerinde girişimcilik merkezleri var. O zaman bunların hiçbiri yoktu, hatta ‘girişimcilik’ diye bir kelime bile yoktu. ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ diye sorduklarında ‘Kendi işimizi yapıyoruz’ derdik. Artık Türkiye’de giderek daha fazla sayıda beyaz yakalı, çokuluslu şirketlerde süslü işlere sahip olmaktansa girişimci olmayı tercih ediyor. İş dünyası, girişimcileri destekleme konusunda daha hevesli olmalı. Cesur insanlara ihtiyacımız var.
Türkiye’deki ekosistem çok daha hızlı büyüyebilir
Şüphecilikten korkmayan insanlara ihtiyacımız var. Takip etmemiz gereken bazı çılgın fikirlere ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde Türkiye’den unicorn’lar yaratabiliriz. İç girişimcilikten akıl hocalığına, kaynak olmaktan melek yatırımcılığa, belli bir seviyeye gelmeyi başaran insanlar, deneyimlerini, bilgi birikimlerini ve kaynaklarını genç girişimci beyinlerle paylaşmalı.
Türkiye, doğu-batı istikametinde pek çok potansiyel start-up’a sahip. Nüfusun yarısı 29 yaşın altında. Bu, girişimcilik için gerçekten heyecan verici. Üniversiteler, melek yatırımcılar, girişim sermayesi fonları, kuluçka merkezleri ve teknoparklar ile KOSGEB ve TÜBİTAK fonlarının yürüttüğü faaliyetler olumlu gelişmeler olarak öne çıkıyor. Doğru çıkış stratejisiyle yeterli fon ve sermaye varsa Türkiye’deki ekosistem çok daha hızlı büyüyebilir.
Yemeksepeti evrensel bir modele sahip
Siz işinizi 20 yıl önce ABD’de kurmuş olsaydınız başarı düzeyiniz ne olurdu? ABD’de girişimci olmanın avantajları, dezavantajları neler? Türkiye’de girişimci olmanın avantajları, dezavantajları neler?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, Yemeksepeti evrensel bir iş alanına sahip ve kurduğumuzda da evrensel bir modele sahipti. ABD’de girişimcilik kültürü çok farklı. Liberal ekonomi nedeniyle rekabet öylesine yoğun ki, siz aklınıza müthiş bir fikir geldi diye sevinirken, o sırada sizin fikrinizi çeşitli nedenlerle işletemeyen on tane şirketin batmış olduğunu öğrenebilirsiniz. Yemeksepeti’nin esin kaynağı da zaten ABD’de ortaya çıkan benzer oluşumlar. Yüksek lisans için ABD’de bulunduğum sırada karşılaştığım ve arkadaşlarımla birlikte Türkiye’ye adapte ettiğimiz model. Elbette içinde Türkiye’nin kendine has dinamiklerini barındırıyor. Bununla birlikte ABD’de girişimci olmak demek, yatırım almak için daha fazla şansınızın olduğu anlamına geliyor. Çünkü girişimcilik ekosistemi çok gelişmiş durumda. Girişiminiz doğruysa yatırım alabilmek için çok fazla kaynak var. Dezavantajı ise rekabetin çok yüksek olması. Siz kendinizi anlatana kadar atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor.
Bizim ülke olarak dezavantajımız girişimcilik kültürünün henüz çok yeni olması. Ancak en önemli avantajımız doğu ve batı kültürlerini aynı anda barındırmamız. ABD’yi ABD yapan göçmenlerdir. Yani çok kültürlülük. Girişimcilik alanında da bu çok kültürlülüğü iyi kullanıyorlar. Biz de çok kültürlü olmayı bir avantaj haline getirmeliyiz.
GEN Türkiye’de girişimcilik ekosistemini güçlendirecek
Bize biraz GEN Türkiye’yi anlatır mısınız? Sizin başkanlığınızda kurulan GEN Türkiye, ülkemizdeki girişimci adayları ve girişimciler için neler yapacak?
GEN Türkiye’yi, bu ağın üyesi 178 ülke ile birlikte dünyadaki girişimci sayısını artırmak, kapsamlı ve kapsayıcı girişimci ekosistemleri yaratmak ve bu alandaki bilgilerimizi paylaşmak amacıyla kurduk. Bünyemizde çok değerli insanlar var. Hepsi de kendi alanlarında başarılı olmuş ve bu doğrultuda başarılı girişimleri ortaya çıkartarak desteklemek isteyen isimler. GEN Türkiye, farklı sektörlerden uzmanları bir araya getirerek oluşturduğu platformla, girişimcilerin ilk adımlarından başlamak üzere ihtiyaç duydukları her türlü desteğin adresi olacak. Küresel girişim ekosistemine ulaşmalarına ve etkileşime girmelerine imkanlar yarattığı Türk girişimcilerinin, dünyayla rekabet gücünü artıracak. Aynı zamanda, girişimciler ve girişimcilik alanında çalışan uzmanları tek bir çatı altında bir araya getirerek Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin güçlenmesini sağlayacak.
Ayrıca, politika yapıcılar ve kamu ile işbirliği içerisinde yenilikçi, düzenleyici değişikliklerin geliştirilmesi ve gerekli olan politika araçlarının belirlenmesi için çalışmalar yürütecek. Bu çalışmalar kapsamında dünyadaki iyi uygulama örneklerini değerlendirerek, bu ülkelerdeki politika yapıcılar ile fikir alışverişi yapılacak.
GEN Türkiye olarak Türkiye’de gelecek vaat eden girişimcileri belirleyerek onların finansmana ve diğer destek mekanizmalarına erişimlerini kolaylaştırmak en önemli hedeflerimiz arasında. Bu hedef kapsamında girişimciler için uluslararası hibe programları, girişimcilik yarışmaları, hızlandırma programları, melek yatırımcılarla buluşma programlarını GEN Türkiye çatısı altında gerçekleştireceğiz.
Başarısızlık deneyimlerinden faydalanmalı
Üniversitelerde girişimcilik bölümleri, dersleri var. Lise düzeyinde de girişimcilik dersleri söz konusu. Bu dersler yeni kuşağı girişimciliğe yönlendirmede ne kadar etkili olabiliyor?
Türkiye’de maalesef hâlâ eski sanayi devrimi doğrultusunda geliştirilen bir eğitim sistemi hâkim. Bazı özel eğitim kurumları STEM, kodlama, robotik ve hatta girişimcilik eğitimleri veriyor, ancak bunların çoğu konulara giriş niteliğinde. Bununla birlikte Z kuşağının, eski sanayi devriminden kalma iş ve çalışma modellerini benimsemek yerine girişimci olmak gibi bir arzusu var. Ancak bunun için verilen eğitim de Türkiye için yeterli değil. Örneğin ABD’de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde lise öğrencilerinin, melek yatırımcılar ile bir araya getirildiği organizasyonlar düzenleniyor. Bu organizasyonlar sayesinde yatırım alan lise öğrencileri dahi var. Bu iş canlı, bizzat hayatın içinde geçen bir öğrenmedir. Hayatın içine aktarmadığınız ve sadece teoride bıraktığınız bir eğitimin faydalı olmasını beklemek hayalciliktir.
Girişimcilik okulda kitaplardan öğrenilecek bir konu değil
Girişimcilik dersi veren okulları ve arkadaşların yaptıklarını değersizleştirmek istemem ama girişimcilik sadece okulda kitaplardan öğrenilebilecek bir konu değil. Riskin ne olduğunu okulda teorik olarak öğretebilirsiniz, ancak hayatın içinde öyle riskler var ki, bunlar ancak bizzat yaşayanlar tarafından anlatılabilir. Örneğin piyasada pek çok başarılı iş insanının hikayesini anlatan kitap var, ancak başarısızlık hikayelerini anlatan kitap sayısı yok denecek kadar az. 1000 iş fikri varsa bunlardan 7 tanesi proje haline getiriliyor ve sadece 2 tanesi başarı hikayesi olarak anılıyor. Girişimcilikte asıl değerli olan başarı hikayesine dönüşmeyen 998 iş fikrindeki başarısızlığı getiren faktörleri öğrenmek ve baştan eleyebilmek.
Sadece kod yazmakla başarılı girişimci olunmaz
Dijitalleşme, nesnelerin interneti, gelişen teknoloji, bazı meslekleri ortadan kaldırıyor ya da alanlarını daraltıyor. Bu değişim ülkemizde girişimciliği nasıl etkileyecek?
Girişimcilik bugün tek bir kişinin, tek bir alandaki uzmanlığı ile başarıya ulaşamaz. Sadece bilgisayar kodu yazabilmek sizi başarılı bir girişimci yapmaz. Multidisipliner bir yaklaşım gerekiyor. Bu alanda oyun sektöründeki girişimcilerin çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bilgisayar ya da mobilde bir oyunun tutabilmesi için o oyunu hazırlarken ekipte psikolog, bazen tarihçi, müzisyen, senarist, tasarımcı, hatta moda tasarımcısı, fizikçi gibi farklı disiplinlerden insanların olması gerekir. Ancak böyle bir ekip kurarsanız tutan bir oyun geliştirebilirsiniz. Yoksa kod yazmak, bugünkü imkanlarla isteyen ve azmeden herkesin öğrenebileceği bir şey. Mesela, Yemeksepeti’ni kurarken iki bilgisayar mühendisi olarak sistemin teknik altyapısı konusunda hiçbir sorunumuz yoktu. Ancak, restoranlara gidip onları bizimle çalışmaya ikna edecek biri gerekiyordu. Bunu bizim yapmamız çok mümkün değildi. Bu nedenle ekibe, turizm işiyle uğraşan çocukluk arkadaşımızı dahil ettik. Bugün her şey dijitalleşti diye tarihçiye ihtiyaç duymayacağız diyebilir miyiz? Ya da sosyologlar olmadan bir yeniliğe toplumun tepkisinin ne olacağını önceden anlayabilir miyiz? Dolayısıyla geleneksel disiplinlerin büyük çoğunluğu hayatını sürdürmeye devam edecek, ancak evrilmeleri gerekiyor. İnsanın yaptığı her meslek yapay zeka ya da robotlar tarafından yapılacak diye bir düşünce çok doğru değil.
Teknokentler sadece Emlak kiralama şirketi gibi olmamalı
Ülkemizde üniversite sayısının artışına paralel olarak hemen her ilimizde teknokentler kuruldu. Onların içinde kuluçka merkezleri, girişim evleri, start-up’ları kucaklayan merkezler devreye girdi. Bu merkezlerin çok sayıda olması, ülkemizdeki girişimcilerin tutunma şansını artırıyor mu? Sizin söz konusu merkezlerle ilgili gözlemleriniz, izlenimleriniz nasıl?
Teknokentler çok faydalı oluşumlar. Ancak teknokentin sadece bir emlak kiralama şirketi zihniyetinde olmaması ve bir plan dahilinde yapılanması önemli. Çünkü dünyada başarılı teknokentler, multidisipliner yaklaşımı benimseyenler arasından çıkıyor. Teknokentlerin esas amacı bünyelerindeki girişimcileri birbirleri ile iletişime geçirmek ve işbirliğine geçmeye teşvik etmek olmalı. Farklı alanlardaki girişimleri, start-up’ları bir araya getirebilmek ve buradan farklı projeler çıkabilmesine ön ayak olabilmek kadar öğrencileri ve akademisyenleri de bir yandan teşvik edebilmek önemli.
Bunu yapabilen teknokentler var. Ancak sayısının çok olması teknokentlerde yer alan girişimcilere katkı sağlayacak anlamına gelmiyor. Önemli olan sayıdan ziyade nitelik ve bünyesinde barındırdığı girişimlerin etkileşimi. Aksi takdirde teknokentler, üniversitelere gelir sağlayan bir AVM yönetiminden farksız hale gelecektir. Diğer yandan kuluçka merkezlerinin gelir üretmesi gerekiyor ki, bir cazibe merkezi haline gelerek yeni girişimleri kendine çeksin. Türkiye’de girişimcilik açısından eksik kalan konulardan biri de bu.
‘Bir an önce kâr’ yaklaşımı girişimi yanlışa sürüklüyor
Türkiye’deki girişimcilerin finansmana erişimi nasıl? Finansmana erişimde ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorlar?
Girişim dediğiniz şey içinde yoğun riskleri de barındırır. Her girişimin başarılı olduğu bir dünya yok. Bazıları başarılı olur, bazıları başarısız. Bankacılık sistemi girişimciliği bu açıdan düşünmez. Kredi kullanabilme nitelikleriniz yeterliyse, daha sonra geri ödemek üzere bankadan finansman elde edebilirsiniz.
Melek yatırımcı ise girişimin başarısız olması halinde yatırdığı paranın heba olmasını göze alır. Riskleri en aza indirmek için girişimciye yalnız maddi olarak değil, iş yönetimi açısından da destek olur. Bu nedenle başarılı girişimlerin melek yatırımcılardan destek alanlar olduğunu görebilirsiniz. Ülkemizde melek yatırımcıların büyük çoğunluğu başarılı olmuş girişimciler. Yeni girişimcilere destek olmak gibi duygusal misyon da üstleniyorlar. Sermaye sahibi olmak demek melek yatırımcı olacağınız anlamına gelmiyor. Çünkü bir girişimi maddi olarak desteklediğinizde, bu girişimin kâra geçişi bir plan dahilinde gerçekleşebilir. Yemeksepeti’ni kurduğumuzda ilk 5 yıl neredeyse hiç kâr etmedik. 5 yıl hiç kâr etmeyecek bir girişime para yatırmak, kısa zamanda para kazanmayı amaçlayan sıradan sermaye sahibi için hiç mantıklı değil. Bu nedenle pek çok yatırımcı, girişimleri bir an önce kâr edilebilir hale getirmek için girişimcileri yanlış yollara sürüklüyorlar.
Bu konuda Udemy örneği çok dikkat çekicidir. Türkiye’de yatırımcıların karşısına çıkan bu girişimciler, yatırımcıların bir an önce kâr elde edebilmek için kendilerini yanlış yöne sürüklediklerini fark edince ABD’ye gidiyorlar ve orada kısa sürede yatırım ve doğru yönlendirmeyi buluyorlar. Bugün Udemy yüz milyonlarca dolar değerinde bir şirket haline geldi.
Kötü girişimci dahiyane bir fikri bile batırabilir
Bugün hayata yeni atılmaya hazırlanan bir girişimci adayı olsanız ne yapmayı, hangi alana yönelmeyi düşünürdünüz? Kendi deneyimlerinizden hareketle genç girişimcilere, girişimci adaylarına neler söylemek istersiniz?
Artık “ağ bağlantılı” bir çağın içinde yaşıyoruz. Şu an direkt ağ bağlantılı bir dünyanın içine doğan bir kitle mevcut. İnternet günlük hayatta yapılan her şeyi kapsıyor, neredeyse bütün sektörlerin online’a geçtiği bir noktadayız. Böyle bir ortamda daha hızlı hareket etmeniz gerekir, çünkü artık işinizi dünyanın her yerinden gelebilecek bir rekabetle ölçeklendirebiliyorsunuz.
Girişimci dediğimiz insanlar hayallerinin peşinden koşan insanlar aslında. Yani bir fikre inanma, arkasında durma ve bu fikir için çalışma ama çok çalışma ve sonuçta bu kurduğu hayalleri elde etme. Hayatın ve piyasa şartlarının gerektirdiği gerçekliğe uygun olmayan, bu gerçekliğe göre planlanmayan projelerin uzun vadede hayatta kalması mümkün değil.
Yeni dönemde önümüzde girişimlerin daha makul, kaynaklarını iyi kullanan, tasarrufu ön planda tutan bir anlayışla yönetilmesi gerektiği gibi bir gerçek var. Bu anlamda teknoloji en büyük güç ve destek olacak. Yapay zekâ, otomasyon gibi kavramların hayatımıza girdiği yeni bir döneme girdik. Rekabet baskısı olduğu sürece teknolojinin de desteğiyle daha yaygın ve daha elverişli bir girişimi yaratmak için girişimcilerin global düşünmeleri gerekiyor.
Girişimci hangi motivasyonla çıktığını bilmeli. Benim için bu her zaman, içimdeki tutkuyu insanların yaşayış biçimlerini değiştirecek, “bu olmadan önce ne yapıyormuşuz” dedirtecek bir iş modeline dönüştürebilmek oldu. Yatırım yaptığım girişimleri seçerken de iş fikri, pazar, rekabet ve benzeri teknik konulardan önce, girişimcinin kendisine bakıyorum. Tutkulu, azimli ve zeki bir girişimcinin çalıştığı her alanda fark yaratabileceğini düşünüyorum. İyi bir girişimci çok kötü bir fikri bile adam edebilir. Kötü girişimciyse dahiyane bir fikri batırabilir. Asıl iş, fikri bulmak değil, onu hayata geçirmektir. Önemli olan bir fikrin ilk kimin aklına geldiği değil, o fikri kimin başarılı uyguladığıdır. Biz Yemeksepeti’ni ilk sunduğumuzda pek çok kişiden, “bu fikri biz daha önce düşünmüştük” tepkisi aldık. Ama onlar yapmadılar, biz yaptık.
Bir diğer kritik konu da doğru ekibi bir araya getirmek. Bir kişiyi sadece arkadaşınız veya akrabanız diye ortak yapmayın. Ayrıca girişimciliğin tek kadrolu bir iş olmadığını da aklınızdan çıkartmayın. Baştan itibaren doğru insanlarla yol alın. Bir projeyi başarıya taşıyacak olan ekiptir. “Eğer bir odadaki en zeki kişi sensen, yanlış odadasın demektir” sözü size yol göstersin.
Başarısızlıkta yılmak yerine yeniden ayağa kalkılmalı
Okullarını bitirmek üzere olan öğrencilere ne önerirsiniz? İyi bir iş bulup çalışmaya mı başlasınlar, girişimci olmayı mı denesinler? Hangi seçenekte başarı şansı, işte tutunma şansı daha yüksek olur, kişiyi tatmin eder?
Girişimcilik insanda farklı özellikler gerektiriyor. Nasıl ki her isteyen profesyonel olarak futbol oynayamıyor, girişimcilik de böyle. Bir sporcu disiplini ile çalışmak, hayal etmek, istemek, azmetmek ve kendini sürekli geliştirmek gerekiyor. Kendinizde bunu görebiliyorsanız, ilk başarısızlıkta yılmak yerine yeniden ve yeniden ayağa kalkabiliyorsanız girişimci olma yoluna girmişsiniz demektir. O zaman girişimci olun. Girişimcilik biraz da ruh işi. Elon Musk’a bakın. Bugün dünyanın en zengin insanlarından biri olabilir. Ancak bu noktaya gelene kadar yaşadığı başarısızlıklar o kadar çok ki. Yine de her başarısızlığından ders alarak yeniden ayağa kalkmış. Bugün de risk almaya devam ediyor.
GEN Türkiye bünyesinde görev alan arkadaşlarımız da böyle. Hepimiz ruhu girişimcilik ateşi ile yanan kişileriz. Umuyorum ki bu ateş de Türkiye’deki yeni girişimcileri aydınlatacak ve ateşimizi büyütecek.
Girişimci olmak için illâ ki okulu bitirmek diye bir şart yok. Okurken de başarılı girişimlere imza atmış öğrenciler dünyada ve ülkemizde mevcut. Bazen okulu bitireyim de fikrimi öyle hayata geçireyim diye beklerseniz, fikriniz geçerliliğini yitirmiş ve hatta başka biri tarafından hayata geçirilmiş olabilir. Benim babam noter, annem öğretmen. Yüksek lisansımı Amerika’da özel bir üniversitede yapıyordum ve çok ciddi maliyetler söz konusuydu. Henüz öğrenime devam ederken, aileme internetten yemek satma projemi anlattım. Bana ‘Bir dönem daha okuyup yapsan olmaz mı’ dediler. ‘Devam edeceğim’ dedim. Okulu bitirmeyi bekleseydim belki de hevesim kaçacak ya da benden önce birileri bu fikri hayata geçirecekti. Eğer gerçekten doğru olduğuna inandığınız bir fikriniz varsa, bir şeylerin olmasını beklemek zorunda değilsiniz. Matriks serisinin ikinci filminde bir bölüm vardır. Kahramanlarımız bir binanın içindedirler ve o binada kapı açık kaldığı sürece doğru yere girebilirsiniz. Kapı kapanıp tekrar açıldığında bambaşka bir yere çıkarsınız. Girişimcilik de böyle bir şey, o kapıdan açıkken geçmeniz gerekir. Eğer doğru zamanda geçmeden kapı kapanırsa, tekrar açmaya kalktığınızda sizi bambaşka ve istemediğiniz bir yere çıkartabilir. Doğru zaman çok önemli.