Günümüzde sürdürülebilir beslenme anlayışı hızla yaygınlaşırken, bitkisel proteinlere de ilgi artıyor. Coğrafi ve iklim avantajları sayesinde bu konuda dünya çapında önemli bir konumda olan Türkiye, yenilikçi tarım teknolojileri ve Ar-Ge çalışmaları ile bitkisel protein alandaki etkinliğini her geçen gün arttırıyor.
“Bitki temelli ürünlerin protein içerikleri çok yüksek”
Bitkisel proteinlerin önemine dair değerlendirmelerde bulunan BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ: “Dünyada tarım arazilerinin ve su kaynaklarının büyük bir kısmı hayvancılık faaliyetleri için kullanılıyor. Bu da önemli ölçüde su ve toprak kirliliğine yol açıyor. Birleşmiş Milletler Raporuna göre, hayvancılık için otlatma ve ekim alanlarının genişletilmesi her yıl yaklaşık 13 milyon hektar ormanın yok olmasına neden oluyor. Bitkisel protein üretimi ise, sığır etine kıyasla %30-50 daha az enerji tüketiyor, %86-97 daha az arazi kullanımına neden oluyor ve %67-89 daha düşük sera gazı emisyonu yaratıyor. Bununla birlikte, bitkisel proteinlerin biyoyararlılığını ve duyusal özelliklerini arttırmak, ürün çeşitliliğini genişletmek için yoğun bir inovasyon ihtiyacı bulunuyor.”
“Ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla avantajlı”
Türkiye’nin coğrafi konumu itibarıyla bitkisel protein üretimi açısından büyük bir avantaja sahip olduğunu vurgulayan Akdağ, “Ülkemiz, coğrafi konumu, iklim çeşitliliği ve tarımda köklü geçmişi sayesinde, bitkisel protein üretiminde stratejik bir avantaja sahip. Baklagiller, yağlı tohumlar ve tahıllar gibi bitkisel protein kaynaklarının yetiştirilmesi için son derece uygun koşullara sahip olan Türkiye, özellikle nohut, mercimek ve fasulye gibi baklagillerde dünya çapında önemli bir üretici konumunda öne çıkıyor. Bu büyük potansiyelimizi değerlendirirken, bitkisel protein konusundaki dışa bağımlılığımızı azaltmak ve nakliye kaynaklı emisyonları düşürmek büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, bezelye, nohut, mercimek, fasulye gibi güçlü bitkisel protein kaynaklarından elde edilen proteinlerin biyoyararlılığını arttıracak teknik ve teknolojiler üzerine çalışarak kaliteli ve dolayısıyla yüksek katma değerli bitkisel protein kaynakları elde edilmelidir. Gıda egemenliği perspektifinden bakıldığında, ülkemizin kendi kendine yeterliliğini arttırmak ve yerel tarım ürünlerini stratejik bir şekilde değerlendirmek gereklidir. Mevcut bitkisel kaynakların yanında, tarımsal ve gıda sanayi nitelikli atıkların ve ülkemize özgü yerel türler ve verimli ve büyük ölçekli olarak üretilebilecek türlerin değerlendirilmesi, gıda egemenliğimizi güçlendirecektir. Bu yaklaşım, hem ülkemizin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacak hem de küresel gıda sistemlerinde dışa bağımlılığımızı azaltacaktır” açıklamasında bulundu.