Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat’ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler 11 ili vurdu. Resmi verilere göre 50 binden fazla yurttaşın öldüğü deprem felaketinde binlerce bina yıkıldı veya ciddi hasar gördü. Depremin hemen ardından afetzedelerin yaralarının sarılması amacıyla ülke genelinde büyük bir yardım seferberliği başladı. Türkiye endüstriyel mutfak sektörü de bu seferberliğin önemli bir parçası oldu. Endüstriyel Mutfak, Çamaşırhane, Servis ve İkram Ekipmanları Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TUSİD) Yönetim Kurulu Başkanı Güçlü Kaplangı, deprem felaketinin hemen sonrasında endüstriyel mutfak sektörünün tüm paydaşlarının hem bireysel hem de organizasyon içinde deprem bölgesine yardıma koştuğunu belirterek, “Milletimizin başı sağ olsun çok büyük bir felaket yaşadık. Ölenlere rahmet, hayatta kalanlara acil şifalar diliyoruz. İnşallah bu yaralar bir an önce sarılır” diyor.
Güçlü Kaplangı: “20 konteyner mutfak hazırladık”
TUSİD olarak depremin ertesi günü Ticaret Bakan Yardımcısı Sayın Rıza Tuna Turagay ile görüşerek neler yapılabileceği konusunda istişarelerde bulunduklarını anlatan Kaplangı, “Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Sayın Mahmut Gürcan, Kızılay ve AFAD yetkilileriyle görüşmelerimiz oldu. Daha sonra TOBB ile görüştük. Bizden konteyner mutfak talepleri gündeme geldi. Günlük 7 bin 200 kişiye yemek hizmeti verebilecek konteyner mutfakların dizaynına başladık. 20 adet konteyner mutfağı 5 gün içinde hazırladık. Önce bu konteynerleri satın aldık, sonrasında boya ve içlerinin ısı yalıtım işlerini gerçekleştirdik. Üye firmalarımız var güçleriyle bu konteyner mutfakların ihtiyacı olan ekipmanları ve malzemeleri tedarik etmek için seferber oldu. Hatay, İskenderun, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep ve Şanlıurfa’da devletimizin talep ettiği yerlere koordineli biçimde sevkiyatlarını gerçekleştirdik. Yemek dağıtımı ve aşçıların sağlıklı şekilde hizmet vermesine yönelik planlamalar yaptık. Depremin altıncı günü olan cumartesi itibariyle konteyner mutfaklarımızda sıcak yemek hizmeti sorunsuz yapıldı. Acıların bir nebze de olsa dinmesi adına sektör olarak başarılı bir süreç yürüttüğümüzü söyleyebilirim. Bu vesileyle deprem felaketinde büyük bir özveri içinde çalışarak hem ekipman tedarikinde bulunan hem de maddi destek sağlayan tüm TUSİD üyelerine ve afetzedelerimiz için bireysel olarak yardımlarını esirgemeyen bütün firmalarımıza ayrı ayrı teşekkürlerimi sunmak istiyorum” diye konuşuyor.
“Sektörümüzün afetlere hazır olduğunu gösterdik”
Konteyner mutfakların koordinasyonunun Kızılay, AFAD ve belediyeler tarafından yürütüldüğünü anlatan Güçlü Kaplangı şöyle devam ediyor: “Bir eksiklik ya da talep olduğunda Türkiye Aşçılar Federasyonu ile görüşerek yönlendirmeler yapıyoruz. Her bir konteyner mutfak günde 7 bin 200 kişiye yemek veriyor. Konteyner mutfaklar şu anda bölgesel ve lokal hizmet veriyorlar. Konteyner kentlerin kurulmasıyla birlikte mevcut mutfakların yerine günde 20-30 bin kişiye yemek verilecek sahra mutfaklar kurulacak. Endüstriyel mutfak sanayimiz ve mutfak ürünleri sektörümüz deneyimleri ve bilgisiyle söz konusu bu sahra mutfakların kurulması sürecinde de ana rol oynayacak. Şu anda bu aşamadayız. Yaşanan deprem felaketi, sektörümüzün her anlamda afetlere hazırlıklı olduğunu gösterdi.”
Dr. Atiye Tümenbatur: “Afetlerde yemek dağıtımı güvenli ve erişilebilir yerlere olmalı”
Afet bölgesinde yemek hizmetlerinin doğru koordinasyon ve sağlıklı iletişim içinde sağlanması gerektiğini belirten Maltepe Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi ve Lojistik Derneği (LODER) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Atiye Tümenbatur, seyyar ikram aracı, seyyar mutfak, karavan mutfak, konteyner mutfak ve sahra mutfak kiti gibi malzemelerin sahada konuşlandırılarak afetzedelere düzenli sıcak yemek verilmesinin önemine dikkat çekiyor. Afetlerin ilk 24 saatlik dilimde verilen beslenme hizmetinde öncelikle günlük hayatı idame ettirmeye yönelik olarak çorba ve ekmek gibi tek çeşit yemek dağıtımının gerçekleştirildiğini anlatan Tümenbatur, “Sonraki 24 ve 72 saatlik dilim içinde ise beslenme tesisleri oluşturulmaktadır. Bu çerçevede bölgede hizmet sunan kurumların koordineli bir şekilde sadece lojistik olarak elverişli yerlere değil afetzedeler için de güvenli ve erişilebilir yerlere konuşlandırılması önemlidir. Yani gıda yardımı dağıtımları, günlük yaşamı kesintiye uğratmayacak şekilde ve afetzedelerin gıdaya erişim için dağıtım noktalarına veya dağıtım noktalarından barınma alanlarına uzun süre yürümek zorunda kalmayacağı güvenli alanlara kurulmalıdır” ifadelerini kullanıyor.
“Mutfaklar düz bir zemine kurulmalı”
Afet bölgesinde güvenli bölgelere konuşlandırılan seyyar mutfaklar, karavan tipi mobil mutfaklar, 1000 veya 5000 kişiye hizmet sahra kitlerinin kurulum aşamasında öncelikle düz bir zemin hazırlanması ve su gideri için boru ızgara döşemesi yapılması gibi kurulum süreçlerinin yer aldığını kaydeden Tümanbatur, “Afet bölgesi ve çevresinde yer alan otel, restoran gibi alanlarda bu tür alt yapı kurulum süreçleri olmayacağı zamanın etkin kullanımı açısından önemlidir. Ancak öncelikle bu alanların afetten etkilenip etkilenmediği gibi konuların denetlenmesi gerekir. Örneğin, deprem gibi bir afette binaların sağlamlığının kontrolü önemliyken, sel gibi durumlarda bu alanların kullanılmadan önce burada yer alan mevcut gıda ürünlerinin etkilenip etkilenmediği kontrol edilerek gerekli hijyen koşulları sağlanmadan yiyecek hazırlama sürecine başlanmaması gerekir” diyor.
“Gıdalar doğru ambalajlarda taşınmalı”
Afetten etkilenen yerlere gönderilen gıda ürünlerinin sağlıklı koşullarda depolanması ve taşınmasında uygun araçların kullanılması gerektiğine değinen Dr. Atiye Tümenbatur, “Depo ve taşıma araçlarıyla gıdaların kalitesi sık sık kontrol edilmelidir. Ayrıca afet bölgesine gönderilen gıda yardımlarının taşıma birimlerinin tehlikeli ve kirletici ürünleri taşımadığından emin olmak gerekir. Bununla birlikte, gıdanın temin ve transfer sürecinde hasar görmemesi için ürünün uygun malzemelerle paketlenmesi lojistik yönetimi açısından önemlidir” ifadelerini kullanıyor.
Soğuk zincirin önemi
Gıda ürünlerinin lojistiği ve saklanmasında çok kritik olan soğuk zincir yönetimi hakkında da bilgi veren Dr. Atiye Tümenbatur, “Soğuk zincir depolama; dondurulmuş, soğutulmuş veya soğuk kategorilerindeki her şeyi içerir. Gerekli sıcaklık aralıkları için özel olarak planlanmış ve kullanılmış ekipman gerektiren soğuk zincir yönetiminde ayrıca özel izleme sisteminin ve eğitimli kişilerin olmasını gerektirir. Soğuk tutma kutuları, özel olarak kalibre edilmiş buzdolapları ve soğutmalı kamyonları/konteynerleri içerebilen zincirde sıcaklık kontrol aralıkları genel olarak -15°C'nin altında dondurulmuş depolama, 2° ila 8°C soğutmalı depolama, 8° ila 15°C serin, 15° ila 25°C iklim kontrollü veya oda sıcaklığı olarak tanımlanmaktadır. İnsani yardım operasyonlarında son birkaç 10 yılda sıcaklık kontrollü depolamaya olan ihtiyacın arttığını görüyoruz. Ancak saha seviyesindeki insani çalışma koşulları sıklıkla her türlü sıcaklık kontrollü depolama kapasitesini engellemektedir. Bu nedenle sıcaklık kontrollü koşullara duyulan ihtiyaç, depolamayı seçerken ve kurarken operasyonel planlara dahil edilmelidir. Herhangi bir sıcaklık kontrollü alan, temel ekipman (klimalar, buzdolapları, dondurucular) ve bir tür güç, en yaygın olarak elektrik gerektireceğinden günün 24 saati elektriğin bulunmadığı yerlerde, iklim kontrollü depolama herhangi bir 24 saatlik sürenin en az yüzde 70'i boyunca 25°C’nin altında kalacak şekilde inşa edilmelidir” diye konuşuyor.
Afet bölgesindeki gerek beslenme ünitelerinde gerekse çadır kent ve çadır konteyner alanlarında farklı türde atıklar oluştuğunu dile getiren Dr. Atiye Tümenbatur sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunlar ürün ambalaj malzemeleri ve gıda atıkları olduğu gibi temizlik için kullanılan temizlik malzemeleri ve ilaç gibi kimyasal içeren atıklar olabilmektedir. Bu sebeple bölgedeki hem doğal hem de sosyal ortamlar her zaman karmaşık ve değişken olduğundan öncelikle atık malzemelerinin sınıflandırılması, ayrıştırılması ve farklı bölgelerde toplanması yönünde koordinasyonun sağlanması çok önemli.”
GIDAMO’dan deprem bölgesiyle ilgili çarpıcı rapor
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası (GIDAMO), deprem bölgesindeki çalışmalarının ardından bir ön rapor yayımladı. Raporda öne çıkan bölümler şöyle:
• Soğuk zincirle taşınması ve depolanması gereken ürünlerin bazı noktalarda havanın soğuk olması olumsuz riskleri görece azaltmış olsa da deprem alanlarında açıkta ve soğuk zincir kuralları takip edilmeden bulunduğu gözlenmiştir.
• Bazı noktalarda sıcak yemek üretimleri başladıktan sonra alana ulaşan konserve vb. dayanıklı gıdalara ihtiyaç kalmadığı için bu ürünler âtıl durumda kalmıştır.
• Alanda ve yardım dağıtım alanlarında son tüketim tarihi (STT) ve tavsiye edilen tüketim tarihi (TETT) geçmiş ürünlerle karşılaşılmıştır.
• Sıcak yemek dağıtımı bazı noktalarda ancak depremin 4. gününden sonra başlamıştır.
• Öncelikli grupta yer alan depremzedelerin (bebek, hamile, yaşlı ve kronik hastalığı olanlar) beslenme ihtiyaçları 6. günden sonra kısmen karşılanabilmiştir.
• Gönüllü ve arama kurtarma ekiplerinin beslenme sorunları 6. günden sonra çözülebilmiştir.
Samim Saner: “Tavsiye edilen tüketim tarihi geçmiş gıdalar risk oluşturmaz”
Deprem bölgesinde son tüketim tarihi geçmiş gıda ürünlerine rastlandığına yönelik iddialarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Gıda Güvenliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Samim Saner, “Bir gıda ürününün ambalajında son tüketim tarihi ve tavsiye edilen tüketim tarihi şeklinde iki farklı kavram olabiliyor. Şayet ürünün tavsiye edilen tüketim tarihi geçmişse burada bir sıkıntı yoktur. Örnek vermek gerekirse; toz şeker, un, kahve, pirinç, makarnada tavsiye edilen tüketim tarihi geçse dahi tüketiciler bu ürünleri çekinmeden tüketebilirler. Çünkü herhangi bir risk durumu söz konusu olmaz. Bunlar sağlık riski barındırmayan ürün gruplarıdır. Buna karşın peynir, et ürünleri gibi çabuk bozulabilir özellikteki ürünlerde tavsiye edilen tüketim tarihi ibaresi olmayıp sadece son tüketim tarihi bulunuyor. Son tüketim tarihi geçmiş bu ürünlerin asla tüketilmemesi gerekiyor” diyor.
Deprem bölgesinde pestisitler gibi çeşitli kimyasal maddelerin satıldığı yerlerin yıkıldığını ve ciddi zarar görmüş olabileceğini, bu zehirli kimyasalların yeraltı sularına karışmış olabileceğini anlatan Saner, “Yeraltı sularında insanlar, hayvanlar ve bitkiler için riskler oluşturan pestisit gibi zehirli maddelerin bulunması riski var. Bunun üzerinde durulması gerekiyor. Özellikle suların kirlilik derecesi çok sıkı biçimde kontrol edilmeli” değerlendirmesinde bulunuyor. Samim Saner, deprem bölgesinde ağırlıklı olarak konserve, kuru gıda, makarna gibi hemen bozulmayan ve uzun ömürlü ürünlerin tüketilmesini ya da yemeklerin yerinde pişirilmesi gerektiğini sözlerine ekliyor.
Prof. Dr. Nuray Yazıhan: “Paketlenmiş gıdalar tercih edilmeli”
Uzun yıllardır gıdaların sağlık etkileri, özellikle bağışıklık sistemi ve rejeneratif tıpla ilgili çalışmalar yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Fizyopatoloji Bilim Dalı ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Disiplinlerarası Gıda Metabolizma Klinik Beslenme Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Yazıhan, deprem sonrası erken dönemin daha çok ciddi tıbbi müdahaleleri gerektirirken, deprem sonrası orta ve uzun dönemde iyileşme sürecinde bedenin fiziksel ve ruhsal durumunun da gerekli tıbbi tedaviler, psikolojik destekler, doğru beslenme ve iyileşme sürecini hızlandıran fonksiyonel gıdalar ve takviyelerle desteklenmesi gerektiğini anlatıyor. Deprem bölgesinde yaşam/ortam koşullarına bağlı olarak ve gıda güvenliği de göz önünde bulundurularak temel besin ihtiyaçlarını karşılayacak kuru besinlerin yanı sıra uzun ömürlü sıvı besinlerin tüketimine öncelik verilmesi gerektiğinin altını çizen Yazıhan, “Bu noktada izlenen beslenme süreçlerine takviye olarak multivitamin/mineral desteklerinin sağlanması da önem taşımaktadır. Afet bölgelerinde paketlenmiş gıdaların tüketimi gıda kaynaklı enfeksiyonların kontrolü açısından öneriliyor” diyor.
“Yara ve kırıkların tedavisinde kolajen kaynaklı gıdalar tüketilmeli”
Deprem sırasında kişilerde ciddi kas, kemik, doku zedelenmesi oluşmuşsa hastaların özellikle potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve sodyum düzeylerine dikkat edilmesinin büyük önem teşkil ettiğini açıklayan Nuray Yazıhan, “Uzun dönem susuzluktan ve deprem sırasında ciddi kas, doku ezilmesi, kanlanmanın bozulması olarak tanımladığımız crush sendromundan en çok etkilenen organ böbreklerdir. Böbreklerin korunması amacıyla, kişilerin sıvı ihtiyacı yeterli düzeyde karşılanmalı ve beslenme düzenlemesi yapılırken bu dönemde yüksek potasyumlu yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Travma sonrası dönemde açık yaraların, kırıkların iyileşmesi, kas, eklem, kemik, damar dokusunun yeniden eski haline gelebilmesi için kolajen destekleri de önem taşıyor. Haşlanmış kemikli et ve kemik suyu, balık gibi doğal kolajen kaynaklarının tüketimiyle yara iyileşme süreci hızlanıyor. Kolajen yapımını artıran ve kolajenin dokulardaki etkisini arttıran C vitamini, D ve K vitamini, kalsiyum, çinko kullanımı ile hem bağışıklık destekleniyor hem de yara iyileşmesi, kemiğin yeniden yapılanması hızlanıyor” diye konuşuyor.
Kolajen artırıcı besinlerin yanında enflamasyon önleyici diyetin bir parçası olması gereken bitkiler ve baharatların (zerdeçal, zencefil, karanfil, tarçın, biberiye, maydanoz, kekik, adaçayı, kekik, kırmızıbiber, karabiber, fesleğen ve nane gibi) tüketimine de ağırlık verilmesi gerektiğini paylaşan Yazıhan, embriyojenik bir besin olması nedeniyle yumurtanın da bu dönemde önerilebilecek protein içeriği zengin ve güçlü bir diğer besin olduğuna dikkat çekiyor. Çocuk, yaşlı, hamileler, engelliler ve ciddi ek hastalığı olanlarda afet sonrası dönemde beslenme uygulamalarında daha dikkatli olunması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Nuray Yazıhan, “Bu kişiler enfeksiyonlar açısından da daha fazla risk altındadırlar. Özel beslenme gereksinimi duyulan çölyak gibi hastalarda da mümkün olduğunca hızlı uygun besinlerin tüketimine geçilmelidir” ifadelerini kullanıyor.
“Fonksiyonel gıda üretimi önem kazandı”
Gerek Kovid-19 döneminde gerekse afetlerde güvenli gıda kavramının devamlı olarak gündeme geldiğini kaydeden Yazıhan, “Özellikle deprem bölgelerinde kolay bozulmayacak, erişimi kolay, besin değeri yüksek farklı yaş gruplarının vitamin/mineral ihtiyacını karşılayabilecek şekilde zenginleştirilmiş fonksiyonel gıdalara ihtiyaç duyuluyor. Bu kapsamda geniş yelpazede ürün profilleri oluşturulmasıyla afet dönemleri dışında da tüketilebilecek ürünler günlük hayatımıza kazandırabilir. Gıda sektörünün bu gerçeği göz önünde bulundurarak aksiyon olmasında yarar vardır” şeklinde konuşuyor.
Sahra mutfaklarda dikkat edilmesi gereken hususlar neler?
Sardunya Grubu Kalite ve İnsan Kaynaklarından Sorumlu İcra Kurulu Üyesi ve aynı zamanda Gıda Güvenliği Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Filis Gergerli, afet bölgelerindeki sahra mutfakların kurulumu ve faaliyetleri sürecinde uyulması gereken gıda güvenliği hususları şu şekilde sıralıyor:
Sahra mutfakların kurulum aşamasında:
• Yemek hazırlık alanının, çöp toplama ve tuvalet alanlarından mümkün olduğunca uzak olması,
• Elektrik kesintisi gibi riskler dikkate alınarak jeneratör tedbirinin sağlanması,
• Temiz su ihtiyacı en önemli unsurlardan biri. Yemek üretiminde güvenliğinden emin olunan su kullanılması, eğer şüphe varsa sular mutlaka kaynatılarak kullanılması,
• Su kaynaklarının kısıtlılığı dikkate alınırsa, bulaşık yıkama işlemi zor ve etkili olamayabilir. Bu nedenle servis için tek kullanımlık tabak, kaşık kullanımı sağlanabilir.
Üretim ekipmanlarının ise kaynar sularla yıkayacak şekilde düzenleme önemlidir. Kaynar su temin edilemiyorsa yıkama suyunda klor ile dezenfekte edilebilir.
Sahra mutfaklarında yemek üretimi sırasında ise:
• Sahra mutfaklarda tüm şartların sağlanamama durumu yaşanabileceği için ham maddelerin (malzemelerin) kontrolü daha bir önem kazanıyor. Örneğin, konserve ürün kullanıyor ise bombaj (ambalajda şişme) olmaması veya örneğin tavukta salyalanma – kokuşma olmaması ve üretici firmaların belirlediği son tüketim tarihinin geçmemiş olması gibi temel kontrollerin yapılması ve uygun olduğundan emin olunan ürünlerin kullanıma alınması,
• Üretim yapan kişilerin imkanı varsa sıklıkla el yıkaması yapması ve ellerini dezenfekte etmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla uygun el dezenfektanı, hatta imkan yoksa kolonya dahi kullanılabilir.
• Afet bölge koşullarında yıkamanın az olduğu, ön hazırlık gerektirmeyen ürünlerin tercihi, süreçleri kısaltacağı için daha güvenli olacaktır.
• Pişirilen ürünlerin tam piştiğinden emin olunması gerekmektedir. Yemeklerin piştiğinden emin olunmalı, duyusal ve görsel kontroller tam yapılmalıdır. (Örneğin, tavukta piştikten sonra elle tutulduğunda dağılıyor, etlerde kan vb. görüntü yok)
TÜGİS: Deprem bölgesinde gıda organizasyonları sürdürülebilir olmalı
Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS), depremden hasar gören bölgelerde gıda israfının önüne geçmek ve gıda güvenliğini sağlamak için organizasyonların bölgede sürdürülebilir bakış açısıyla yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Kaan Sidar, “Gıda tedarik zincirinin sürdürülebilir olması, sevkiyat süreçlerinin yanında gıdaların ilgili bölgelerde depolanmasını da kapsıyor. Bu doğrultuda paketli ve kuru gıdaların rutubetsiz ortamda saklanması, meyve-sebze ile et ve süt ürünlerinin istiflendiği soğuk depolarda elektrik kesintilerinin yaşanmaması, oluşacak gıda atıkları için hijyenik toplama alanları oluşturulmasına özen gösterilmesi ve gıda atıklarının geri dönüşümde değerlendirilmesi gibi aşamaların başarılı bir biçimde uygulanması gerekiyor” diyor.
Depreme karşı güvenli ve işlevsel mekânların önemi artıyor
Yaşanan deprem felaketi tüm ülkeyi yasa boğarken “depreme ne kadar hazırlıklıyız?” sorusunu da gündeme getirdi. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğuna dikkat çelen uzmanlar, depreme dayanıklı yapılar inşa etmenin mümkün olduğunu söylüyor. İstinye Üniversitesi (İSÜ) Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Türkiye’de depreme dayanıklı yapıların nasıl inşa edileceğinin bilindiğini belirterek, “En riskli zeminlerde, yalın teknolojilerle ve aşırı hızlı, hatta çırpıştırma inşaat yapılıyorsa, yapı kalitesi yükselemez” diyor.
Tanyeli, olası İstanbul depremine yönelik ise her yapı için ciddi araştırma yapılıp, buna göre bir yol alınması gerektiği görüşünde. İstanbul’daki yapıların bazılarının depreme dayanıklı, bazılarının ise dayanıklı olmadığını açıklayan Profesör Tanyeli, “Her riskli binanın yıkılması gerekmez, bu, risk düzeyine bağlıdır” ifadelerini kullanıyor.
Yiyecek-içecek sektöründe yüzlerce başarılı tasarım projesine imza atan Seksendokuz'un kurucu ortağı Mimar Ayşe Çetin, Kahramanmaraş’ta yaşanan deprem gerçeğinin acı bir tecrübe olduğunu belirterek, yeni yapılacak ya da halen faaliyet gösteren iş yerlerinde deprem güvenliğine sahip çıkılmasının hayati önem taşıdığını söylüyor. Gastronomi sektöründe en önemli eksikliklerden birinin, mekânların planlama aşamasında doğru keşiflerinin yapılmadan, sahada alınan kararlarla hayata geçirilmesi olduğuna dikkat çeken Çetin, iç mekân tasarımı yapılan yeme içme mekânlarının mutfak alanlarında, özellikle taşıyıcı kirişlerde yapılan cesur müdahaleleri üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri olduğunu belirtiyor.